Uygulamada “Mücerretlik İlkesi” ve “Hayatın Olağan Akışı”Kavramlarının Düşündürdükleri (Av. Talih UYAR)

TALİH UYAR

Yaşar Ünv. Huk. Fak. Öğr. Görv.

(Atatürk Cad. 152/5, Körfez İşhanı, Pasaport-İzmir)

Telefon: (0) (232) 441 80 48

Faks: (0) (232) 441 80 49

E-mail: t.uyar@talihuyar.com

 

 

BİLGİ NOTU:

                                                               Uygulamada

                                   “Mücerretlik İlkesi” ve “Hayatın Olağan Akışı”

                                               Kavramlarının Düşündürdükleri

 

            ● Kambiyo senetlerindeki “mücerretlik (soyutluk) ilkesi”nin, “kambiyo senetlerine ilişkin menfi tespit davası”nın açılmasını büyük ölçüde önlediğini ve özellikle; bu davalarda Yargıtay 19. ve 11. Hukuk Dairelerinin, ‘isticvap’ hükümlerinin (HMK.m. 109 vd.) uygulanmasına sıcak bakmadığını görüyoruz.

            Yüksek mahkeme (Yargıtay 19. ve 11. Hukuk Daireleri) bu konuda;

            -“…davalı tarafa davaya konu senetlerin, mal karşılığı veya niçin alındığının sorulmasına ilişkin isticvap talebinin yerinde olmadığı…” (19. HD. 20.11.2019 T. 285/5221) (www.e-uyar.com) (EK-1)

            -“…davalı yanın mücerretlik savunmasının geçerliliğini koruduğu, bedelsizlik iddiası, aynı zamanda suç teşkil eden bir fiil olmakla, yemin ve isticvapla da kanıtlanmasının mümkün olmadığı…”  (11. HD. 21.06.2021 T. 6291/5241) (www.e-uyar.com)  (EK-2)

g e r e k ç e s i y l e, bu tür davalarda isticvap hükümlerinin  uygulanmamasını onayladığını görüyoruz.

            A- İstanbul’da davası devam eden bir uyuşmazlıkta;                     

            “Aylık gelirinin 5.000,00 TL. olduğunu, esnaflık yaptığını, çeşitli ağır ceza mahkemelerinde ‘sahte çek/senet düzenlemek’  ve ‘resmi evrakta sahtekarlık yapmak’ suçlarından yargılandığını, hakkında icra dairelerinde ‘borçlu’ sıfatıyla pek çok icra takibi bulunduğunu” belirten bir kişi, çok varlıklı bir şirkete karşı –‘nakden’ kaydını taşıyan- muhtelif bonolara dayanarak, farklı tarihlerde 2.200.000,00 Dolar + 1.250.000,00 Dolar + 3.750.000,00 TL. + 3.150.000,00 TL. tutarında (bugünkü değeri yaklaşık 68,8 Milyon tutarında- icra takibinde bulunmuş, hakkında açılan menfi tespit davalarında mahkemeler, 2-3 senedir “tarafların isticvabına”  karar verememişlerdir!

            NOT: 1)Bu olayda, açılan davaların birinde, davacı-borçlu “senetteki imzanın kendi temsilcisine ait olmadığını”  belirtir bir grafologtan aldığı (özel) raporu, dava dilekçesi ekinde mahkemeye sunmuş, davalı-alacaklı da bir başka grafologtan aldığı “dava konusu senetteki imzanın borçluya ait olduğunu”  belirtir raporu cevap dilekçesi ekinde mahkemeye bildirmiştir…

            Mahkeme; dosyayı Adli Tıp Kurumu’na göndermiş, buradan verilen ilk raporda “senetteki imzanın borçluya ait olmadığı”  belirtilmiş, bu rapora davalı-alacaklının itirazı üzerine, Adli Tıp Kurumu’nca verilen ikinci raporda “senetteki imzanın borçluya ait olduğu”  açıklanmıştır.

            Mahkemece, dosyanın –(5) kişilik Üst Uzmanlar Kurulu tarafından yeniden rapor verilmesi istemiyle- tekrar Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi üzerine- (5) kişilik Üst Uzamanlar Kurulu, oybirliğiyle “senetteki imzanın borçluya ait olduğuna”  dair rapor düzenlemiştir!

            2)Mahkeme dosyasına gönderilen -isimsiz/imzasız- bir dilekçede; “Davalı-alacaklının, dava konusu senetteki borçluya ait imzayı ülke dışından getirdiği fotokopi makinasına benzer bir makina vasıtasıyla oluşturduğu” ihbar edilmiştir.

            NOT: Bu makinenin;

            *Üretici firması: Automated Signature Technology

            *Makine ismi: Ghostwriter T200

            3)Davacı-borçlu vekilleri; “Aylık geliri –kendi ifadesiyle- 5.000,00 TL. olan bir kişinin, -çok varlıklı, borç para almaya ihtiyacı olmayan- müvekkillerine bu kadar (bugünkü değeri yaklaşık 68,8 Milyon TL. olan) yüksek miktarda borç para vermesinin mümkün olmadığını, bunun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu”  belirterek, bu konuda tarafların isticvap edilmelerini  talep etmişlerse de, bu talepleri mahkemece –bugüne kadar- yerine getirilmemiştir.!

            Bu konudaki uyuşmazlığın, özellikle davalı isticvap edilmeden, âdil bir şekilde çözümlenmesi nasıl mümkün olabilir?

            B-Yıllar önce yaşanmış başka bir olayda;

            Birlikte yaşadığı babaannesinden aldığı harçlıkla geçinen, işsiz güçsüz bir genç ‘kargocu’ kıyafetini giydirdiği bir kişiyi, eline içi boş bir paket verip, babaannesinin ev adresine göndermiş ve “bu paket size Almanya’dan gönderildi, içinde beklediğiniz ilaçlar var”  dedirterek, imza karşılığında hazırladığı içi boş paketin babaannesine teslimini sağlamıştır…

            Paketi, kargocudan alan yaşlı kadın “Teslim Fişi’nin altını imzaladığını sanarak aslında, boş bir bononun keşide kısmını imzalamış olduğunu, çok sonra, hakkında icra takibi yapılması üzerine öğrenmiştir!

            Bu olayda; borçlu durumuna düşen yaşlı kadın, çok yüksek miktardaki senet bedelinin kendisinden –icra yoluyla- talep edilmesi üzerine, avukatı vasıtasıyla açtığı menfi tespit davasında; “davalı-alacaklının torunu olduğunu, bu miktardaki parayı kendisine borç olarak vermesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı alacaklının bu konuda isticvap edilmesini”  ileri sürmüş, ancak –maalesef- bu talebi ne yerel mahkemece ve ne de Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nce yerine getirilmemiş ve açtığı menfi tespit davası reddedilmiştir…

            C-Bir olayda;

            -Davacı vekili “dava dilekçesi”nde özetle; “…Müvekkili limited şirketin tek ortaklı, 1.050.000,00 TL. sermayeli bir şirket olduğunu, dava konusu çek bedelinin ise 500.000,00 USD. (Türk lirası karşılığının “olay tarihinde” yaklaşık 3.200.000,00 TL.) olduğunu, müvekkili şirketin bu miktarda sermayesinin 3 katı kadar borçlanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı şirket yetkilisinin, ihracat ve ithalat nedeniyle doğacak alacaklarını teminat altına almak amacıyla müvekkilinden çek istediğini, müvekkilinin davalı şirket yetkilisine, bedel kısmı boş olan dava konusu çeki imzalayarak verdiğini… 2015 yılında Rusya ile –bir Rus uçağının Türkiye’de düşürülmesi nedeniyle- yaşanan krizden dolayı müvekkilinin ihracatının durduğunu…., davalı şirket yetkilisinin bu boş çeki 500.000,00 USD. olarak doldurup icra takibine konu yaptığını,… taraflar arasında çek verilmesini gerektirir bir borcun bulunmadığını, davalının çek düzenlenmesine neden olacak temel ilişkiyi ispat etmesi gerektiğini...”  bildirmiştir.

            Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; “…Dava konusu çekin kambiyo senedi olduğunu, illetten mücerret borç ödeme aracı olduğunu, çekin kayıtsız şartsız belli bir bedelin ödenmesi için yapılan havale niteliğini taşıdığını, bu nedenle ödeme aracı olduğunu, müvekkilinin yetkili hamil sayılacağını, ispat yükünün bu davada davacılara ait olduğunu, müvekkilinin taraflar arasındaki temel ilişkiyi ispat külfeti bulunmadığı gibi, dava konusu çekin nakit para borcunun ödenmesi için lehtar tarafından ciro yoluyla müvekkiline verildiğini, davacıların iddialarında belirttiği şekilde çekin verilmesinin dayanağını teşkil eder nitelikte taraflar arasında başkaca bir hukuki ilişkinin bulunmadığını, müvekkili ile davacılar arasında taşıma ilişkisinin de olmadığını, davacıların iddialarını kesin delillerle ispat etmek durumunda olduğunu…” savunarak “davanın reddine karar verilmesini”  istemiştir.

            Mahkemece  “…Davalı takip alacaklısının çeki ciro yoluyla elde ettiği –‘dava konusu çeki ciro yolu ile ele geçirmiş olan davalının kötüniyetli olduğu’ konusundaki davacının tanıklarını dinlemeden, davalı ‘iyiniyetli’ kabul edilerek- , iyiniyetli hamil konumunda olduğu ve bu durumun aksinin davacı takip borçlusu tarafça ispat edilmediği, SMMM. Bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda; tarafların ticari defterlerine dayalı olarak kendi aralarında ticari ilişkiyi doğrulayacak bir işlemin olmadığı, dava konusu çekin taraflara ait ticari defter ve muhasebe kayıtlarında olmadığının belirtildiği…” gerekçesiyle “davanın reddine”  karar verilmiştir.

            Bölge Adliye Mahkemesi’nce “…davacılar tarafında ileri sürülen iddiaların kesin delillerle usulünce ispat edilememesine, dava ve takip konusu çekin davalının ticari defterlerine kaydedilmemiş olmasının onu hükümden düşürmeyeceği gibi mücerretlik niteliğini de etkilemeyecek olmasına, çekin mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik ödeme aracı niteliği taşımasına göre - dava konusu çeki ciro yolu ile ele geçirmiş olan davalının kötüniyetli olduğu’ konusundaki davacının tanıklarının dinlemesini sağlamadan, davalı ‘iyiniyetli’ kabul edilerek- mahkemece verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle…. davacılar vekilinin tüm istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.”

            (Trabzon Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi 21.09.2020 T. E: 2020/554, K: 2020/650) (www.e-uyar.com) (EK-3)

            Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nce “…..İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik bulunmadığı….,Bölge Adliye mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına 26.05.2022 tarihinde oybirliğiyle karar verilmiştir.”

            (Yargıtay 11. HD. 26.05.2022 T. E: 2020/7293, K: 4120) (www.e-uyar.com) (EK-4)

            ●Geçen yıl –yani Haziran/2021’de- Yetkin Yayınevi tarafından basılan “TİCARET HUKUKU SEMPOZYUMU-2021” BİLDİRİ KİTABI isimli kitapta, 9 Eylül Ünv. Huk. Fak. –ticaret hukuku- Öğretim Üyelerinden Dr. Yaşar Can Göksoy’un “Kambiyo Senetlerine Dayalı Menfi Tespit Davalarında İspat Yükü Açısından ‘Hayatın Olağan Akışı’ Kavramı” isimli bildirisinde ‘Kambiyo Senetlerindeki Soyutluk İlkesi’ etraflıca incelenmiştir.

            ● Yüksek mahkemenin (özellikle Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin) son kararlarında) iki konuda (Menfi tespit davaları ile tasarrufun iptali davalarında) “ilke kararı”  oluşturduğunu görüyoruz:

            a) “Nakden” kaydını taşıyan bir bonoya dayalı olarak takipte bulunmuş olan alacaklının, açılan menfi tespit davasında;

            aa-Mali durumunun, borç verilen parayı vermeye müsait olduğunu –banka kayıtları ile- ispat etmesi gerektiğini,

            bb-Ayrıca, bu parayı davacı-borçluya ‘elden vermiş olması’, hayatın olağan akışına aykırı olduğundan, bunun mutlaka bir banka vasıtasıyla gönderilmiş olması gerektiğini

b i l d i r m i ş t i r…

            Bknz: HGK. 18.06.2019 T. E: 2017/19-827, K: 689 (www.e-uyar.com) (EK-5)

            b)Açılmış olan tasarrufun iptali davalarında da davacı-alacaklının,  dava konusu alacağını, davalı-borçluya “elden nakit olarak teslim etmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, bu paranın banka vasıtasıyla gönderilmiş olması gerektiğini ve ayrıca davacının dava konusu alacağını, davalı borçluya verebilecek mali güce sahip olması gerektiğini”  vurgulamıştır:

            Bknz: HGK. 14.09.2021 T. E: 2017/(17)4-2773, K: 987 (www.e-uyar.com) (EK-6)

                       4. HD. 16.06.2021 T. E: 1143, K: 3147 (www.e-uyar.com) (EK-7)

 

            Bilgi edinmenizi rica ederim…29.08.2022 17:30

 

                                                                                                                      Av. Talih Uyar