15/16 Temmuz Günleri Yaşanan Darbe Girşimine İlişkin Basın Açıklaması

17.07.2016 15:48:53

15/16 Temmuz 2016 günü Türk Silahları Kuvvetleri içinde yer alan bir grup isyancı, mevcut yönetimi değiştirmek, anayasal düzeni ortadan kaldırmak amacıyla silahlı bir darbe yapmaya kalkışmışlardır.


                        Ülke insanımızı tanımadığı anlaşılan bu darbe kalkışmacılarının niyetleri, kendi insanına silah sıkmayacağını bilen ve darbe yapılmak istendiğinden habersiz olan askerimizin sağduyulu ve soğukkanlı tutumları, polisimizin sükunet içindeki yaklaşımı ile halkımızın tüm tehlikeye rağmen sokaklarda tankların, askeri araçların ve silahların karşısında onurlu duruşları ile engellenmiş ve başarısızlıkla sonuçlandırılmıştır.


                        Başarısızlıkla sonuçlanan bu darbe girişimi sırasında 208 canımız yok olmuş, 1440 kişimizde yaralanmıştır.


                        Bir tek kişinin burnunun kanamasının dahi bizi derinden üzdüğü yürek yapımızda, ölen 208 yurttaşımızın, şehidimizin acısını derinden hissediyoruz.


                        Yapılmaya çalışılan darbenin silahlarını ve niyeti ile kapsamını düşündüğümüzde, jetler, helikopterler, bombalar, tanklar ile yüzlerce silahı düşündüğümüzde, tüm olup bitene rağmen sağduyulu davranıldığını, can kaybının ve yaralanmaların bunların yüzlerce katı daha olabileceğini görmemiz gerekiyor.


                        Yaşanan acıların çok daha fazla olmamasını şansımız olarak görüyor, tüm ulusumuza başsağlığı, sabır ve geçmiş olsun dileklerimizi sunarken, yaralılarımıza da acil şifalar  diliyoruz.


                        “ARTIK HİÇBİRŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK”


                        Her önemli toplumsal yada bireysel olayın arkasından, toplumsal yada bireysel bir refleksin, hassasiyetin ifadesi olarak “ artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”  diye düşünür ve böyle beyanda bulunuruz.


                        Bu söz, yaşananların yarattığı bir iç acıtma duygusu yanında ve aynı zamanda, yaşananlardan ders çıkarma anlamı taşımaktadır.


                        Evet, içimiz acımış ve hatta yaşananlardan dolayı, öfke içindeyiz. Bu doğal, anlaşılabilir ve insani bir duygudur. Ancak bu duygu bundan sonraki davranışlarımızın hukuk dışına taşmasına neden olmamalıdır.


                        Devlet ve devlet yönetiminin kuralları vardır ve kararlar, bu kurallara göre alınır. Devleti yönetenlerin duyguları ne olursa olsun, bu duygularla değil, önceden belirlenip tespit edilmiş kurallara göre davranmak mecburiyetindedir.


                        Darbeler, mevcut hukuku ortadan kaldırmaya yöneliktir ve bu nedenle kabul edilemezdirler.


                        Darbeye kalkışanlara karşı hukuk kurallarına göre değil, kalkıştıkları darbeden duyduğumuz acılara göre davranmaya başladığımızda, biz de duygularımız nedeniyle hukuk dışına çıkmış oluruz ki, bu da bir hukuksuzluk örneği olup, darbe hukuksuzluğu ile duygu hukuksuzluğu arasında bir fark yoktur.
          


                        Öyleyse, bu aşamada, darbe girişiminde bulunan her bir kişinin ayrı ayrı tespiti yapılarak, davranışlarının oluşturduğu suç için haklarında etkin soruşturma ve kovuşturma yapılmalı ve etkili şekilde cezalandırılmaları sağlanmalıdır.


                        Öte yandan, kendilerinin tatbikat amacıyla kışla dışına götürüldükleri anlaşılan ve salt verilen emri yerine getirmek ile ödevli Mehmetçiğin, halkı karşısında görünce gösterdiği pasif tutumunda dikkate alındığı bir değerlendirme ile yargılamalarının yapılması, verilecek kararların adalet duyguları üzerindeki etkisi yönünden faydalı olacaktır.


                        Devlet darbeye kalkışanların cezalandırılması amacıyla ne denli hassas ve titiz bir yargı süreci işletmek zorunda ise, salt aldığı emir nedeniyle orada bulunan ve yanıltıldığını anladığında da pasif hale gelmiş, silahından arınmış Mehmetçiğin hiçbir gereklilik olmadığı halde boğazını kesebilecek kadar canileşmiş şarlatan yaratıkları da cezalandırmak için o denli hassas bir soruşturma yapmalı ve “bu ülkede ne sebeple olursa olsun hiç kimse hukuk dışı davranamaz”  vurgusunda bulunmalıdır.


                        Yaşananlardan ders çıkarmaya gelince;


                        Burada yazacaklarımızın şimdi zamanı mı? diyebilirsiniz. Ama tam zamanı. Çünkü, bugün bunlar yapılmadığında, yarın artık çok geç olacaktır.


                        1-  Devletin öfkesi ve kini olmaz. Devletin kuralları olur ve herkes bu kurallara göre davranmak zorundadır. Darbeye karıştıkları yada darbe girişiminde bulunanların örgütünde oldukları sabit olanlar ile hukuk içinde en etkili mücadele ödevdir. Ancak bunun dışına öfkeyle çıkılıp cadı avı başlatılması, ülkede var olan darbe öfkesinin hukuksuz davranışların temeli ve gizlenme aracı olarak kullanılması, yapılacak her hukuksuz davranışın “darbeci örgüte üyeydi”  gibi bir klişe altında gizlenmesi,    yönetsel ve siyasal bir hukuksuzluk olur ki,  buda sivil bir darbe demektir. Silahlı darbe ne denli kabul edilemez ise, sivil darbe de aynı oranda kabul edilemezdir.


                        2- Ülkemin ve Türk Silahlı Kuvvetlerin çok ciddi istihbarat sorunu vardır. Bir ülkede darbeye kalkışma gibi çok büyük bir organizasyon gerektiren kalkışmadan, MİT’in, ve TSK’nın istihbaratının haberinin olmaması, bu kurumların varlığının ne işe yaradığının sorgulanmasını gerekli kılar.


                        Hükümet olmak, bu darbeye kalkışmayı daha başlamadan istihbarat eliyle sona erdirmeyi ve böylelikle basiretli bir yönetim göstermeyi gerekli kılar. Yaşanan, istihbarat eliyle kalkışılması engellenemeyen bir darbenin, halk tarafından bastırılmasıdır. Hükümet bunun sorumluluğunu iyi değerlendirmelidir.


                        3- Bu gün yapılmaya çalışılan darbenin mimarlarının FETÖ üyeleri olduğu ifade ediliyor. Bu kişilerin 14 yıllık AKP iktidarında TSK’nın içinde büyütüldüğü, TSK’nın bu kişileri bünyesinden çıkarma çabalarına bu hükümetin karşı durduğu ve YAŞ (Yüksek Askeri Şura) kararlarına karşı çıktığı, şerhler düştüğü unutulmamalıdır. İlişiği kesilenlerin TSK’ya geri dönüşüne olanak tanındığı, on yıllardır var olan TSK’nın genetiği ile oynandığı, oynatıldığı, oynanmasına izin verildiği görülmeli ve iyi değerlendirilmelidir.


                        Hükümet olanın aldanma hakkı yoktur.


                        4- Hükümet demokrasiyi hem kendi parti içi ilişkilerinde, hem de icraatlarında benimsemiş ve demokrasinin evrensel değerlerine inanmış, uygulamış değildir.


                        Demokrasiyi salt kendi çıkarları için işletilmesi gerekli bir anlayış olarak görmekte ve öyle yaşamak istemektedir.


                        Kalkışılan darbe ile yitirileceğini gördüğü demokrasiye bundan sonra nasıl sahip çıkacağından emin değilim. Ancak buna dair inancımın olmadığını, yanılmayı çok isteyerek ifade ediyorum.


                        Demokrasi isteyen, darbe istemeyen halkın ta kendisidir. Halkın demokrasi isteğine sayısal değil özde bir demokrasi ile karşılık vermek, yaşananların belki de en büyük kazancı olur.


                        Umarım tutulan demokrasi nöbeti, Hükümete demokrasiyi getirir. Çünkü çare demokrasi, Çünkü çare hukuk ve hukukun üstünlüğüdür.


          
                                                                                                              
                                                                                          Av. Cumhur UZUN
                                                                                        Muğla Barosu Başkanı