MUĞLA BAROSU KADIN HAKLARI VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KOMİSYONU 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

25.11.2020 14:50:07
  • Büyük Font
  • Küçük Font
  • Sayfayı Yazdır
MUĞLA BAROSU  KADIN HAKLARI VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KOMİSYONU 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

MUĞLA BAROSU  KADIN HAKLARI VE TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ KOMİSYONU 25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ BASIN AÇIKLAMASI

 

 

1999 yılında, 25  Kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü olarak ilan edilmiştir. Bu günün 21. yıl dönümünde  kadınlar ekonomik, sosyal, fiziksel ve psikolojik  erkek  şiddetine maruz kalmaya devam etmektedir. Ülkemizde her gün 3 kadın mevcut ya da eski partner ve ya ailedeki erkekler tarafından katledilmektedir. Kadınlar  zor mücadeleler sonucunda elde etmiş oldukları kazanımlarını bugün kaybetme  tehlikesi ile  karşı karşıyadır. Yargıda 6284 sayılı yasanın tam ve etkin biçimde  uygulanmıyor  oluşu,  aile içi şiddet içeren soruşturma  dosyalarının yasal mevzuata ve İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı bir şekilde uzlaştırma  bürolarına sevk edilmesi, sürekli gündemde tutulan  yoksulluk nafakası  tartışmaları ve İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alan cinsiyetçi yaklaşımlar, ihtiyacı karşılamaya yeter seviyede kadın sığınma evlerinin bulunmayışı ve etkin bir biçimde faaliyete geçirilmemiş olması  var olan erkek şiddetini artırmakta olup, tüm bu mekanizmaların hayata geçirilememesi ise, erkek şiddetinin devlet ve kuruluşları eliyle teşvik edilmesine denk düşmektedir. İlimiz bünyesinde halen kadın sığınma evi kurulamamış olması oldukça üzücüdür. Şiddete maruz kalan kadınların, tüm bu destek mekanizmalarına ulaşamıyor olması ise ikinci kez mağdur olmasına sebebiyet vermektedir.

 

Yapılan araştırmalar; diğer birçok ülke  gibi ülkemizde yaşanan covid-19 salgını nedeniyle   aile bireylerinin evde daha sık vakit geçiriyor olması sonucunda, kadına  yönelik şiddet ve aile içi şiddet vakalarının arttığını ortaya koymaktadır. Pandemi döneminde, özellikle karantina döneminde ev işlerin  artması ve bakım işlerinin de kadınların sorumluluk alanında görülmesiyle, kadınların yaşadığı ev içi emek sömürüsü bir kat daha artmıştır. Keza pandemi döneminde ev içinde artan erkek şiddetine karşı kadınların başvurabilecekleri kurumların erişilebilir olmaması, salgına karşı alınan önlemler kadar pandemide artan erkek şiddetine karşı kadınları ve çocukları koruyacak önlem alınmaması ve hayati önem arz eden destek mekanizmalarının faaliyete geçirilememesi, sığınakların covid-19 gerekçesi ile yeni kadın kabul etmemesi, adliyelerin kapanması ile baroların da kadınlar için ulaşılamaz olması, bir çok kadının şiddet ortamında kalma zorunluluğunu beraberinde getirdi. Şiddeti önleyebilecek, yargılayacak ve mağduru her aşamada destekleyebilecek merciilerin, kadınların, en temel hakkı olan ruh ve bedensel bütünlüğünün korumasında sınıfta kaldığına, kadınların pandemi döneminde acil destek ihtiyaçlarının gerektiği oranda desteklemediğine yeniden ve yeniden tanık olduk ve yine kadınlara toplumumuzda atfedilen rol ve değer göz önüne serildi. Biz Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu olarak kadınların yalnız ve çaresiz bırakıldığı bu süreçte gerektiği her aşamada bireysel çabalarımız ve emeğimizi sunarak kadınların çağrısına ve destek taleplerine katkı sunmaya devam ettik. Muğla ilinde pandemi döneminde 3 kadın katledildi. Bu destek mekanizmaları uygulanıyor olsaydı, bu kadınların bugün hayatta olacakları kuşkusuzdu.

Toplumda var olan cinsiyetçi yaklaşım, buna ek olarak bağlı bulunduğumuz uluslararası sözleşme ve var olan yasaların uygulanmayışı biz kadın avukatların da kadınların davalarındaki hukuk mücadelesini ciddi oranda zorlaştırmaktadır. Buna ek olarak, erkek failler için savunmadan çok cinsiyetçi kalıp yargılar ile faillerin aklanmasını amaçlanarak ve asıl suçun odağından uzaklaşılmasına ve suçu işleyenden çok, suçtan zarar görenin yargılanmasına yol açmaktadır.

 

Kadına yönelik şiddet davalarında suçtan doğrudan zarar görmediğimizden bahisle bizlerin davalara sahip çıkmaktan alıkonulmamız, kadınların hukuki destek mekanizmalarından faydalanabilmesinin önünü kesmektedir.

 

Yargı reformu adı altında sunulmaya çalışılan nafaka hükümlerinin ve aile hukuku davalarının arabuluculuk mercii ile sözde çözümlenmeye çalışılmasına dair girişimler, kadınların hukuki destek mekanizmalarını ortadan kaldırmaya yöneliktir. Oysa, bağlı bulunduğumuz, mevcut iktidarın oybirliği ile parlamentoda kabul edilen ve 1.8.2014 tarihinde yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nin 48/1.  Maddesi “Taraf devletler, Sözleşme kapsamındaki şiddet eylemlerinde arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil, zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm süreçlerini yasaklamak üzere, gerekli hukuki veya diğer önlemleri alacaklardır” demek suretiyle, şiddet içeren uyuşmazlıklarda zorunlu alternatif uyuşmazlık çözüm yolları yasağını getirmiştir.

 

Kadınları her geçen gün, daha çok aile ve eve hapseden, yaşam hakkını hiçe sayan her türlü zihniyet ve girişimin karşısında yer almaya devam edeceğiz.

 

Önümüzdeki muhtemel pandemi sürecinde Baromuzca da acil eylem planı belirleneceğine ve kadınlara asla yalnız yürümeyeceklerine dair söz veriyoruz. Bizler Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyon üyeleri olarak, kadına yönelik erkek şiddetinin ve her türlü ayrımcılığının engellenmesi, kadının yaşam hakkının korunması adına devletin  yasama, yürütme ve yargı organlarını bir kez daha  göreve davet ediyor, kadınların yasal mevzuatla elde etmiş olduğu hakların korunması için 6284 sayılı yasanın  ve İstanbul Sözleşmesi’nin etkin bir biçimde uygulanmasını talep  ediyoruz. Kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın önlenmesi adına var olan mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğimizi kamu oyunun bilgisine saygıyla sunarız.25.11.2020

 

 

 

Muğla Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu

Fotoğraf Galerisi